16 Ocak 2015 Cuma

Pembe Gül

Pembe gülü sokak röportajı yapmaya heveslendiğimiz bir zamanda çektim. Çarşamba TV'de çalıştığım zamanlardandı. Yanıma bir stajyer gelmiş bu da beni televizyondaki yalnızlıktan kurtarmıştı. Tekken isteyipte yapamadığım şeyler 2 kişinin kudretiyle diz çökecekti. En azından ben öyle düşünmüştüm. Aklımdaki bir sürü fikirden en kolayı sokak röportajıydı ki düşmüştüştük yollara. 2 kere böyle çekim yaptık. 3'üncüsünde Faruk abinin bir fikri vardı. Bunu Web Tv için sürekli yapacak daha güzel görünmesi içinse, bir İntro hazırlayacaktık. Tabi bu İntro'da Çarşamba'dan karelerin olması kaçınılmazdı. Ama Faruk abinin isteği Çarşamba'dan mümkün olduğunca çok kareninin olmasıydı. 1 saniyenin 24 kare olduğu düşünülürse çok güzel de bir çalışma olabilirdi. Peki sonuç neydi. Çekimler yapılmıştı evet ama biraz yavaş yapılmıştı bu sebepten  Faruk abi de bu İntro'yu hazırlarken yavaş davranmış ve bu yavaşlıklar arasındaysa staj yapan çocuk kaçmış, gelmemeye başlamıştı. Bu kadar İntro bilgisinden sonra resme gelecek olursak. İşte bu fotoğraf Çarşamba'yı anlatıyo belkide. Bu fotoğrafta Çarşamba'nın bir İntrosu. Çünkü bunun için çekildi. Eminim bir yaz günü Çarşamba'da bunun gibi çiçekleri gördüğünüzde sizde benim gibi düşüneceksiniz. Ya da kendi ilçenizde ekilen çiçeklerden Çarşamba'da gördüğünüz on an, çıktığınız o yolculuk bir nebze beni de hatırlayacaksınız.

Demiryolları

Demiryolu fotoğrafları klasiktir. Bende de bir tane bulunmasa olmazdı. Beste hocanın haber ödevini yapacağım bir gün yolun istasyona düştü benimde. Amasra fotoğrafları yarışması broşürünü görmüştüm. Bu ödev dolayısıyla yanımda da Tayfur'un fotoğraf makinesi vardı. Herhalde onun etkisiyle Amasra biletlerini, olup olmadığını, ne kadar olduğunu, ilk tren ve en son treni sormuş o an belkide bu geziye gideceğimi düşünmüştüm. Ama olmadı. Neyse o tren raylarına girdik bir kere Tayfur'un makinesinin güzel bir yanı ekranın çıkıp dönebilmesi bu özellikleri kullanarak bir çok açıya ve en sonunda bu açıya kadar eğildim ve bu fotoğrafı çektim. Gönül isterdi ki bu fotoğrafta bir obje de olsun. Bir obje olsa çok daha güzel olabilirdi ama bu haliyle de güzel olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında fotoğrafın sadece ışığıyla oynayarak daha koyu hale getirdim. Bunu da buradan itiraf ediyim.


Aşırı Hız Etkisi

Çarşamba Motorsiklet Kulübü'yle yaptığımız Ordu gezisiydi diye hatırlıyorum. Serkan abinin artçısı olarak katılırdım ben bu gezilere ve arkadaki imkanlarımdan biri de bol bol fotoğraf çekebilmekti. Biz bunun için daha iyi bir yöntem bile bulmuştuk. Bizim motorun arkasında sepeti vardı ve ters oturmaya imkan veriyordu. Ben dayanabildiğim kadar ters oturuyor bol bol fotoğraf çekiyordum. Gezi sonrasıysa herkese fotoğrafları dağıtırdım. Grubun fotoğrafçısı bile sayılabilirdim. Bu fotoğrafı Ordu'ya giderken girdiğimiz tünelde çektim. Fazla uzun pozlama denemem yoktu ama böyle bir fotoğraf ortaya çıktı. Ortaya zikzaklı çizgilerin ne olduğunu sorarsanız kafamda bu tartışma hala sürüyor diyebilirim. Ama seçenekler şöyle: Ya arkadaki motorlar. ya da tüneldeki sağ ve soldaki ışıklar diyebilirim. Bu geziden ek olarak motorumuzun 100 km'ye kadar bastığını bu hızla en sondan geldiğimizi ve bize eşlik eden diğer yavaş motorla yaptığımız yarışları bir daha unutmayacağımı zannediyorum.


Bir Gece Ansızın Gidebilirim

Alfa-Romeo bir motor arkada da Çarşamba manzarası ilk siluet fotoğrafım bunlardan oluşuyor. Her fotoğrafıma olduğu gibi buna da bir hikaye yazmaya çalışacağım. Bu fotoğrafın hikayesiyse Facebook'ta arkadaşların fotoğraf  attıklarını görüp, bende atmalıyım dememle başlıyor. Dediğim gibi bir kıskançlıktan doğan hevesle ne çekebilirim diye düşündüm ve Devrek'ten Serkan abiye diye getirip hiç veremediğim motorum aklıma geldi.Sonraysa korksamda köşenin en uygun yer olduğuna karar verdim. Makinenin şarji çok az o yüzden hızlı olmam gerekiyordu. Tripodu kurdum birde yapay ışıklandırma sevdasına tutuldum. Faruk abinin arabasından el feneri aldım ve bazı fotoğraflarda kullandım. Ama pekte güzel çıktığını söyleyemem. Işıklandırma olmayan fotoğraflarda (ki zaten ışıklandırma kendini zor aydınlatıyordu) makinedeki diyafram ve enstantane yardımıma koştu. Makinenin şarjı olmadığından ve makinenin açık olmadan içindekileri alamadığımdan (kart okuyucum yoktu kabloyla direkt bağlıyordum) yeterince güzele ulaşana kadar çekim yaptım.Her fotoğrafta ufak tefek kusurlar vardı.Bu fotoğrafın kusuruysa kenarda bina olmasıydı.Yine de düzeltildiğinde en düzgünü buydu.


Şah-Mat

Etrafı düzenleyipte çektiğim ilk fotoğraf bu oldu. Eda hocamızın alan derinliği olan fotoğraf ödevi vermesi üzerine bu fotoğrafı çektim. İlk başta ne çeksem ne çeksen safhası oldu tabi. Ve sonrasında Faruk abinin heykelleri geliverdi aklıma. Sonradan onların heykel olmadığını öğrensemem yaşadığım ilk büyük şoktu. Meğer heykel dediğim mermersel taşsal varlıklar santraç taşlarından başka birşey değilmiş. Hemen bir santranç sahası da buldum. Konsept tamamdı. Işık bile bulmuş ayarlamayı sonraya bırakmıştım. Ama o anda ikinci şoku yaşadım. Bulduğum tripod çok yüksek ya da kullandığım masa çok alçaktı. Bunun üzerine taşları azalttım ve şeklini bu hale getirdim sonrasındaysa bu açı oluştu. Galiba bu ikinci şok çok iyi oldu.

Bunun üzerine değişik açılardan 1 saat uğraştım. En son Eda hocaya vermeye karar verdiğim 2 fotoğraf var. Birialan derinlikli ve biri alan derinliksiz. Bunları çekerken makineyi hiç oynatmamaya dikkat ettim. Ve bu not olarakta geri geldi. 




Bu Yaşta Bu Hüzün

Çarşamba otobüsünde giderken karşılaştım bu güzel kızla. Annesinin kucağında oturuyordu. Dayanamadım fotoğrafını çekmek istedim. Şansta bu ya makinemin olduğu günlerden birine denk gelmişti. Annesiyle diyalog kurdum önce. Sonraysa otobüste birkaç deneme yaptım. Ama ve lakin otobüste olacak iş değildi. Otobüsten indiğimizde (yine şans eseri aynı durakta inmiştik) yeniden denemelere başladım. Fazla zamanım yoktu; küçük kızda çok huysuzdu ama güzel bir kare yakalayabilmek nasip oldu. Annesine fotoğrafı ulaştırbileceğim facebook adresimi verdim ama hala annesinden bir haber alamadım. 
Teyze burada belki bir gün okur ve gülümsersiniz işte bu da kızınız.