20 Kasım 2015 Cuma

80 Yıllık Ayakkabı Tamircisi

Çarşamba’da Topçu amca lakabıyla tanınan 89 yaşındaki Mustafa Topçu 80 yıldır ayakkabı tamirciliği yapıyor.

Samsun’un Çarşamba ilçesindeki mütevazi dükkanında ziyaret ettiğimiz Mustafa amca “Ben kendimi bildim bileli ekmeği bu meslekten kazandım. Benim ekmeğim, elimde tuttuğum çekicim ile ayakkabı bıçağım oldu” dedi.

9 yaşından beri ayakkabıcılıkla uğraşan Mustafa Topçu, ailesini bu meslekten geçindirdiğini dile getirdi. Topçu, 3 çocuk ve 9 torun ve bu 9 torundan da 12 torun sahibi olduğunu söyledi. “Benim tüm anılarım bu işyerinde bulunuyor” şeklinde konuşan Topçu amca, yıllardır bu mesleği kendi elleriyle yapmaktan gurur duyuyor.

Şimdiki Ayakkabılar Kalitesiz

Makineleşmenin başlamasıyla ayakkabıların da kalitesizleştiğini söyleyen Mustafa amca “Biz Çarşamba ayakkabısı yaptığımız zamanlarda domuz kılı ile dikerdik. Domuz kıllarının ucu sert oluyordu ve arkası da 3-4 kollu oluyordu. Arkasında bağladığımız iple ayakkabıyı dikerdik ve ayakkabılar daha sağlam olurdu.” dedi.

Oğlu da Ayakkabı Tamircisi

Babası Mustafa Topçu ile beraber 44 yıldır ayakkabı tamiri yapan Lütfü Topçu ilkokuldan ayrıldıktan sonra bu mesleğe başladığını söyledi. Bildiğim her şeyi babamdan öğrendim diye de ekleyen Lütfü Topçu, babasıyla beraber bu mesleği severek yaptıklarını söyledi.

Çarşamba’dan İspanya’ya Giden Ayakkabılar

Topçu amca ile sohbet ederken konu Çarşamba ayakkabılarına geliyor. Çarşamba ayakkabılarının eskisi kadar üretilmediğini söyleyen Topçu amca, eskilerde bu ayakkabıların delikanlı, kabadayı ayakkabıları olarak görüldüğünü söylüyor. Topçu amca   “Eskiden ünlü kabadayılar hatta paşalar bile Çarşamba ayakkabılarını giyerlerdi. Çarşamba ayakkabılarını giyenler arasında İspanyol dansçılar da vardı. Bir zamanlar Çarşamba’dan İspanya’ya ayakkabı giderdi.” şeklinde konuştu.


89 yaşındaki Mustafa Topçu’ya yaşlılığını hatırlattığımızda “İnan şimdiye kadar ayakkabı tamirciliğinden emekli olmayı hiç düşünmedim. İnsan eğer gücü yeterse son nefesine kadar üretmeli. Emeklilik tembelliktir. Ben çalışmasam bu kadar dinç olamam.” dedi.

18 Kasım 2015 Çarşamba

Behçet Necatigil - Eski Sokak

Bugün bir şairle daha tanıştım. Behçet Necatigil. Okuduğum 4. şiir kitabı onun Eski Sokak isimli YKY basımlı kitabı oldu. Sevdim ben Behçet abiyi. Eski soyadı gibi Gönül'ünü koymuş yazdıklarına. Çevirdim sayfaları her sayfada dert vardı. Fakirlik, sokak çocukları, açlar, dışar8da kalanlar. Şiirinde sanki bir dünyayı anlatıyordu. Siz görmüyorsunuz belki ancak zaten benim sanatçı olarak görevim bu zaten diyordu. Yazı adlı şiiri sanki bir isyandı duyarsız şairlere.

Yazı

Ve şairler boyuna kime yazarlar
Yıkılmış köprülerin başında
Ürkmüş boşluktan biri inliyorsa
Ve şairler onlara geldimlere yazarlar

Kitapta birde unutulmak korkusu sezdim. Bizi yazdıklarımız hutırlatır diyen adam, kitaplarda sadece doğum ve ölüm yılları arasına isminin sıkışmasından korkuyordu. Bir ömürlük yaşamın 3-5 kitap ismine sığdırılmasına içerlemişti sanırım. Kitaplarda Ölmek ve Meddah İsmet adlı şiirleri bu etkide yazılmıştı muhtemelen.

Kitaplarda Ölmek'ten

O şimdi kitaplarda bi isim, bir soyadı
Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları

Bu yüzden yazmayacağım ne zaman doğduğunu, öldüğünü sadece kitaptan, şiirlerinden, fikirlerinden bahsedeceğim. Toplumdaki derde dertlenen bir şair izlenimi gördüm ben bu kitapta. Bazı yerler çok yalındı, ne anlatılmak istwniyorsa oydu. Bazılarıysa daha karmaşık bir şeyi anlatıyordu. Nitekim hayatına baktığımda; şairin başlangıçta anlatma öğesi taşıdığını, 1945 sonrası ose kendini kolay ele vermeyen anlaşılması daha zor şiirlere yöneldiğini gördüm. Nitekim Türkiye Atlası adlı şiiri sanki kapitalizme savurduğu bir darbe gibiydi.

Türkiye Atlası

Kimi dev yatırım, özel sektör
Kimi dağ köylerinde çerçi olduğu
Yükselir bir yapı gökdelen binlerin
Onda bir görünmez harcı olduğu
Koltuk altında haç kimiler
Varmadan bir kutba, geçmeden bir çölü
Çoklayın, düzen kocalarının
Ne de kolay hacı, hancı olduğu
Ve çiler yazarlar, makara çekerler
Binlerin o birlere borcu olduğu

Behçet Necatigil'den öğrenecek çok şeyim var belliki. Ben de ara sıra şiir yazmaya çalışırım. Ancak daha önce yazdığım şiirler hep hece ile son ses uyumu ile oldu. Hiç şiir kitabı okumadan düz bir şekilde yazdım. Ancak artık bir hoca belirlemenin vaktinin de geldiğini biliyorum. Bu yüzden şiir kitaplarına yeni yeni bir ilgim var. Ve görüyorum ki benim yazdığım dışında çokta farklı türler varmış. Bu kitapta da onlardan birini buldum.

Behçet Necatigil aynı zamanda kare şiir diye bir türün başlatıcısıymış. Kare şiir tek bir okunuştan sıyrılmış aşağı yukarı ve farklı knbinasyonlarla okunabilen bir şiir. Şair bu yöntemle sözcüklerden farklı anlam dizileri oluşturmayı hedeflemiş. Savaş şiiri bu yöntemle yazdığı ilk şiir. 5 mayıs 1970 salı/evde bu biçimde ilk şiir budur notuyla anlayabiliyoruz.

Savaş

Sinerek            çukurlara      uçuşurken       ne fena
                        sinekler         zehiryeşili
                        korkulu         bekliyorum
bilmediğim     bir emir         almışım           gelmişim
çöllere             yollar             cesetler           çürürken
giderek           daha can        sırtıma             kaç can.

Şair şiiri hakkında 1961'de yaptığı bir konuşmada “Ben mum alevinde pervane gibi hep aynı odaktan yazdım şiirlerimi. Ev ve her günkü yaşamalar... Toplumun ve imkanlarımın bana bağışladığı dar dörtgende gözlerimi her açtığımda karşımda büyük şehrin orta-fakir sınıf ev, aile çevrelerini buldum. Benim bugüne kadar vermek istediğim gerçekler, hiçbir zaman bu sınırların ötesinde olmadı,“ diyor. Eski Sokak adlı kitabı herkese tavsiye ederim. Benim en sevdiğim şiirse Filigran oldu.

Filigran

Kimi kağıtlar
Aydınlığa tutsanız
Çizgi, resim, bir şekil
Ya da gizli mürekkeple yazılmış
Boş görünen sayfa
Okunur ısıya yaklaştırınca
Kimi şiirler
Okunur arkasında
Kendi ateşiniz varsa

Türk Toplumunda Kadın ve Erkek Rolü

Şu sıralar farkındalık konulu bir kısa film yarışması için senaryo yazma çalışması içerisindeyim. Toplumdaki kadın ve erkek ayrımının nasıl ilk doğduğumuzdan itibaren ortaya çıktığını göstermek istiyorum. Ancak daha elimde birşey yok. Beyin fırtınası yapmaya devam ediyorum.

Kadına Biçilen Rol

Çocuk doğurmak (küçük çocuklar barbi bebekleriyle oynarken)

Yemek yapmak (bebeğine yemek verirken)

Evlenmek (zorunlu) (evcilik oyunları)

Erkeklerle konuşmak yok

Etek giymek gerek

Başörtüsü zorunlu

Dikiş-nakış öğrenmek

Pembe kıyafetler

Hareketler yumuşak (erkek fatma)

Oturuşa dikkat (etek düzelt)

Kıyafetlere dikkat (yaka ve etek boyu)

Pembe dizi izler

Doğduğunda sevinilmez

Annesine işlerde yardım etmeli

Ya okur

Ya evlenir

Erkeğe Biçilen Rol

Savaşmak - askere gitmek (küçük çocuklar elerine tahta silahlar boncuk tabancaları)

Çalışmak - ev geçindirmek (büyük adam olacak benim oğlum)

Namus bekçiliği (kardeş önemli)

Ağır kaldırmak

Güç - kuvvet - kavgalara katılmak

Eve para getirmek

Mavi kıyafetler (bebekken)

Hareketler sert (nonoş)

Küfür öğrenmek zorunlu (küfür yoksa muhabbet yok)

Futbol maçı izler

Doğduğunda sevinilir

Babasının işini devralmalı

Bu çocuk okur

Bu okumaz (bir baltaya sap olmaz)

Pygmalion Etkisi

Bana göre çocuklar hakkında küçükken yaptığımız bütün hal, hareket ve yorumlarımız onların geleceklerini derinden etkiliyorlar. Çocukları daha küçükken bir kehanetin içine sürüklüyor ve onlardan tam da bizim istediğimiz şekilde insanlar çıkmasını bekliyoruz. Aslında bu yaptıklarımız uzun dönemli bir pygmalion etkisinden (kendini gerçekleştiren kehanet) başka bir şeyde değil.

Efsaneye göre Pygmalion bir heykel yapıyor ve sonrasındaysa bu heykele aşık oluyor. Heykelin gerçek olduğuna inanıp o şekilde yaşamaya başlıyor. Ve en sonunda bunu duyan tanrı ise heykeli gerçekten canlandırıyor. Daha basit bir şekilde anlatmak istersem sizden kendinizi bir tepsi taşırken düşünmenizi isterim. Ben size dikkat et düşürme diyorum ve tepsiyi düşürüyorsunuz.

Aynı şekilde bizde çocuklarımıza yaptıkları işlerde böyle dürtmeler gerçekleştiriyor ve normalde düşmeyecek olan tepsinin düşmesine neden oluyoruz. Onları özgür bireyler olarak yetiştirmek yerine toplum kabına uydurmaya çalışıyor, uymayan taraflarıysa yontup atıyoruz. Küçük eğdiğimiz minik fidanlar bu kehanetle büyüyor ve en sonunda eğilmiş birer ağaç olarak gelişiyorlar.

17 Kasım 2015 Salı

Sevgili Aşk Neredesin?

Bazen birini seviyorum uzaktan. İzliyorum, takip ediyor sosyal medyadan. Gidip konuşmak istiyorum kendimi tanıtmak onu tanımak istediğimi söylemek istiyorum. Sonra düşünüyorum, bir süre iki arada bir derede kalıyorum. Eğer şimdi bu kızdan hoşlandıysam ileride de bir başkasından hoşlanabilirim diye düşünüyorum. Çünkü bu aşk değil ki! Hem aşk olsa anlardım herhalde. Ve tam zıttı da aklımda dolanıyor. İşte sen hep böyle yaptığın için kaybediyorsun diyor, didiniyor, beynimi yiyor.Etrafıma bakıyorum herkes bir onunla bir bununla. Bana garip geliyor. Bazen ise çekici. İnsan gerçekten hoşlanmadığı birisiyle neden çıkarki. Hem nereden bilebilirki gerçekten hoşlandığını. Bir küçük gülüş, bir tatlı yüz neden bir yalan için kurban verilir. Anlamıyorum. Hep böyle başlayıp biterken aşklarım(!)ben yine şükrediyorum yalnızlığıma. Kara bir lanet çekiliyor üzerimden ve aydınlaştıkça gölgeler ben yine beklemeye koyuluyorum. En umulmaz yerde en umulmaz bir anda o beni bulacak biliyorum.

16 Kasım 2015 Pazartesi

Çarşamba'yı Ayağa Kaldıracak Projeler

Türkiye’nin 2. büyük nehri Yeşilırmak’ın ikiye böldüğü ve verimli topraklarıyla adını duyuran Çarşamba daha da gelişiyor.

Çarşamba’yı tarım, turizm, eğitim ve sosyal yönlerden daha üst bir noktaya taşıması öngörülen projeler hayata geçirilmeye başlandı. Çarşamba Kaymakamı Caner Yıldız, Çarşamba’nın geleceğine yönelik projeleri gazetemize anlattı.

Gıdaya Dayalı Organize Sanayi

Çarşamba’ya gıdaya dayalı organize sanayi bölgesi kuruluyor.

Tamamen ihracata yönelik çalışmalar yapılacak olacak bölgede, tarım ürünlerinin işletilip ihraç edilmesi hedefleniyor. Caner Yıldız, kurulması planlanan bölgenin bin üç yüz dönümlük arazi üzerine kurulacak 30-40 fabrikadan oluşacağını ve 6 bin kişilik istihdamla birlikte sanayi bölgesinin Çarşamba’ya katkısının yıllık 5-6 milyar doları bulacağını söyledi.

Jeotermal Kaynak Tespit Edildi

Çarşamba Ovası’nda 2 bin - 2 bin 5 yüz metrelere inildiğinde yüz derece sıcaklığı bulan jeotermal kaynak tespit edildi.

Çarşamba’nın turizm potansiyelini artırması beklenen kaynak, evlerin ve seraların ısıtılmasında da kullanılacak. Çarşamba Ovası’nda 2-3 bin dönüm arazi üzerine kurulması planlanan modern seralarda sadece domates ve biber yetiştirilecek. Yalnızca ihracata yönelik üretim yapılması planlanan seraların ekonomiye yılda 1 milyar dolar katkı yapması bekleniyor.

30 Dakikada Çarşamba

Yüksek hız ve konforun Çarşamba’yla buluşması nostaljik kara trenin yerini tutmaya hazırlanıyor. 

Yıllar önce kaldırılan 36 kilometrelik Samsun-Çarşamba tren yolu hafif raylı tramvay hattına çevrilecek. Projenin ilk aşaması olan 17 kilometrelik Samsun-Tekkeköy hattının yapımından sonra hatta 5 durak daha eklenmesi ve hattın Çarşamba’ya kadar getirilmesi planlanıyor. Projenin başarıyla sona erdirilmesi halinde Çarşamba ile Samsun arası sadece 30 dakika sürecek.

Yeşilırmak Venedik Oluyor

Çarşamba’nın içinden geçerek ilçeyi ikiye bölen Yeşilırmak, üzerine kurulacak bentler ve kenarında inşa edilecek doğal yaşam alanları ile ayrı bir havaya büründürülecek.

Devlet Su İşleri ve Çarşamba Belediyesi işbirliğiyle Suat Uğurlu Barajı’nın yakınındaki HES etrafına doğal park ve içinde göllerinde bulunduğu 7 kilometre bir rekreasyon alanına çeşitli etkinlik alanları, spor tesisleri ve piknik-mesire yerleri yapılacak. Bununla beraber Yeşilırmak üzerine kurulacak bentler, Yeşilırmak suyunun kontrol altına alınmasını sağlayacak. Çarşamba diğer Avrupa şehirlerinde olduğu gibi, tekne ve kayık seferlerine ve hatta ileride denize kadar götürülebilecek bir yola sahip olacak. Projenin 2016’nın son aylarında bitirilmesi planlanıyor.

Özel Tematik Üniversite

Çarşambalı hayırseverler ve yöneticilerin girişimiyle 5 yıl önce bir üniversite şehri olmanın ilk adımını atan Çarşamba, Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nin iletişim, hukuk ve adalet fakültelerini ilçeye getirebildi. Bu girişimle beraber Çarşamba yıllar içinde başka bir havaya büründü ve halk üniversiteliyi daha çok benimsedi. Ancak Çarşamba’nın üniversite sevgisi bununla sınırlı kalmadı. Yeniden başlayan girişimler Çarşamba’ya bir tematik özel üniversitenin kazandırılmasını öngörüyor. Çarşamba’da kurulması planlanan bu üniversite için Bilkent Üniversitesi ile temaslarsa hala devam ediyor.

Caner Yıldız tüm bu projelerin eğer hızlı çalışılırsa 2 yıl içinde tamamlanacağını söyledi.

14 Kasım 2015 Cumartesi

Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm

Kitabın başında yoksul kesimlerin toplumdaki suç gerçeğinin kaynağı olarak gösterilmesine dikkat çeken yazar bu gerçeği aslında sistemin yarattığını ve aslen toplumdaki sistemin yoksulların en vazgeçilebilir kesim olarak görülmesi ve adeta onlara ikincil kayıp muamelesi yapılmasının bu noktaya gelinmesinde etkenler olduğunu söylüyor. Örnek olarak siyahların amerika'da hala daha suç kaynağı olarak gorulmesi ve kolay is bulamamalari bu sebeple de suca yonelmeleri gosterilebilir. Devamında modernizm akımından söz ediliyor ve onun gelişmeleri insanın ihtiyaçlarına yönelik çözümler için üreten katı ve sonrasındaysa insan arzularının sonsuzluğunca çeşitlenen bir sıvı aşamasının olduğunu öğreniyorsunuz. Kitabın ismindeki diğer iki konu buradan sonra başlıyor. Tabiki de modernizm bu katı ve sıvı aşamalarına iki yoldaş sayesinde bu noktalara kadar gelebiliyor. Bu iki yoldaş sosyalizm ve kapitalizm, başlangıçta ortak bir amaç insanların ihtiyaclarının sağlanması icin varlık gösteriyorlar. Ki bu modernizmin katı aşamasını inşa ediyor. İnşa edilen katlar insanın hayatının kolaylaştırılması adına çıkılan her basamağı sağlam bir merdiven için gereken sürede ve bol zamanda yapıyorlar. Ve bu merdiven ilerlerken taş üstüne taş basamak üstüne basamak konurken bir icatlar silsilesi içinde geçen yıllarda bir gün merdiven bulunuyor. Ve bu merdiveni insanın sonsuz ihtiyaçlarına dayandırıyorlar. İnsanın ihtiyaçlarının sonsuzluğu kadar merdiven seri bir şekilde üretiliyor. İnsan eski taş basamaklar yerine merdiveni tercih ediyor. Ki bu bölümde bunlara yönelmiş durumda ve sayfaların ileriki bölümündeyse yine ilk sayfalardaki gibi bir konuyla karşı karşıya kalıyoruz. Yabancı korkusu ve insanların güvenlik ihtiyacı. Bu ileriki sayfalarda inceleniyor. Lüks güvenlikli duvarlarla çevrili yerlerde yaşayan insanların her ne kadar güvenlikli bir yerde yaşarlarsa yaşasınlar güvensizlik hissinin başka türlerde devam ettiğini aslında güvenliğin güvensizliğin başlıca kaynağı olduğu irdeleniyor. Bu konuda yabancılara düşen paysa iki türlü oluyor. İki farklı gözden bakan yazar ilk yaklaşımında onların belirsizlik kaynağı olduğunu ve farklılıklarının bu belirsizliği yarattığını söylüyor. Belirsizliğin güvensizliğe neden olduğu tekrarlanıyor. Diğer yaklaşımda ise yabancıların bir çeşitliliğe neden olduğuna daha çok dikkat çekiliyor ve bu çelişkinin sürüp gideceği vurgulanıyor. 

 Zygmunt Bauman ile Mahremiyet 

 Mahremiyet ve kamu ilişkisini ileriki sayfalarda irdeleyen yazar, kamu ile özel arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaya çabalıyor. Özelin korunmasını bunun diğer insanlarca da kabul edilmesine bağlayan yazar insanların eskiden özel bilgilerini sadece sınırlı kişilere aktardığı ve orada bir korunma-sadakat zinciri oluştuğunu buna da dostluk dendiğini söylüyor. Bu dostluk aynı zamanda insanı uyması gereken katı kurallardan oluşan bir topluluğun içine alıyor ve de dostluk mahrem bilgiler için bir güvenlik sağlıyor. Şimdilerde ise insanlar topluluk oluşturma işini internet ve sosyal medya üzerinden yürütüyorlar. İnternet üzerindeki dostluklar çabuk kurulup çabuk bitirilebiliyor ve de katı bir kurala da tabi olmak zorunda olunmuyor. Yaratılan bu özgürlük alanı insanı kendine cezbedici olsa da paylaşılan özel bilgilerin kimlerin eline geçebileceği düşünüldüğünde pekte değil. İnsanlar birazcık özgürlük için biraz mahremiyetten vazgeçiyorlar.

10.03.2015 Günlük Yazma Problemi


Bu yazı hiçbir yere gitmiyor bir şey beklemeyin az sonra da bitecek zaten.  Boşuna okumayın..

Merhaba günlük..

Herhalde bir günlüğün klasik başlangıç şekli bundan farklı bir şey olamazdı. Şu an alay için kullanmamış olsaydım tam da bu anlamı bulurdu herhalde. Şu an bunu ne için yazıyorum niye yazıyorum yazmalı mıyım ya da bunları ne kadar yazabileceğim, yazmam gereken mecra burası mı veya bu yazının devamı gelecek mi bir sürü soru var aslında. Kafam da çok karışık aslında. Bunu diğer yazılarımı okuduysanız anlayabilirsiniz. Şu anki düzensiz cümlelerim elbet gözünüze çarpmıştır. Neyse asıl konumuza gelecek olursak.

Bir günlük yazmanın zorluğundan bahsedeceğim aslında. Ya okunursa korkusu var hep. Şunu yazmayayım bunu yazmayayım korkusu ve onu ve şunu yazmazsam ne yazacağım bu yazdıklarım beni temsil etmeyecekse bunu niye yazacağım. Aslında bir yandan da buna karar vermek istiyorum bu yazıda ancak.

Ben burada bir nefretimden bahsedemem ya bir arkadaşım okur da o arkadaşıma söylerse korkusu var. Bir aşkımdan bahsedemem yine aynı korku, annemden babamdan veya okulda yaşadığım bir olaydan, bundan hissettiklerimden de bahsedemem aynı korku.

Aslında temel problemim bu korku. Ama bir korkum var. Herkese karşı. Aslında bu korkunun temelinde de bir savunma iç güdüsü bir güvensizlik var. Şu sıralar bunu düşünüyorum. Temel sorunum nedir? Neden diğer insanlar gibi olamıyor onlarla tam olarak kaynaşamıyorum. Neyse daha ayrıntıya girmeyeceğim.

Burası bir kişisel blog olamıyor ne yazık ki. Yazı süresince düşündüm denemez baştan bir düşüncem vardı bence ve onun üstüne şekillendi. Aslında şu an çokça konudan bahsedip hiç birinin ayrıntısına  hatta konusuna bile girmediğimin farkındayım. Zihnim böyle çünkü. Sonuç olarak bir çözüm bulana dek bir daha günlük yazmamaya karar verdim.

Ya da vermedim emin değilim. Gittikçe saçmalaşıyor yazı farkındayım. Ama beni yansıtıyor. Hiç düşünerek yazmak istemiyorum ve pişman olacağım ama bu yazıyı yayınlamakta istiyorum.

Garsonluk Anılarım 2

Bugün garsonlukta yaşadıklarım - 08.06.2015
1) Bir kadın vardı bayağı bir şeyler yedi ve uzun süre kaldığı için onların masasından tabak almak için birçok kez uğradım. Bir süre sonra kadın benim her geçişimde ve tabak uğramak için uğrayışımda gülümsemeye ve birşeyler söylemeye başladı. Bende ona karşılık bir şeyler söylüyordum. ama tabiki ikimzde birbirimizn ne dediğini anlamıyorduk. Sadece jest ve mimikler geçerliydi bu dilde. Bu en son onlar  kalkana kadar devam etti ve see you later diyerek bayağı ısındım kadını ve ailesinin uğurladım.
2) Yaşlı bir kadınla adam oturuyordu. Peçeteliklerinde peçetelerinin olmadığını işaret ettiler. Okay diyerek anladığımı belirttim. Gittim yeterince peçete aldım ancak peçeteliğe bunların nasıl takılacağını bilmiyordum. Onlara iki elimi avcum yukarı bakacak şekilde iki yana kaldırarak bilmediğimi anlattım. Bunun üzerine ilk 4 parmaklarını birleştirip aşağı yukarı kollarını hareket ettirmek suretiyle kenarlarını sıkıştırmam gerektiğini anlatmaya çalıştılar. Ve bende ilk kenarı bu şekilde sıkıştırdım. Bu sırada onlar bana başarabilirsin gibisinden hareketler yapıyorlardı. Ben ilk kenarı sıkıştırdım ve baş parmaklarını kaldırarak olduğunu işaret ettiler. Bende diğer kenarları sıkıştırmaya başladım. Tempoları devam etti ve en son bitirdiğimde onlara verirkenki thank you'ya kadar sürdü. (Son kenarda elimdeki yaraya denk geldi ve canım çok yandı. Benle beraber üzüldüler.)
3)Bir kadın pea diye birşey istiyordu. Ben anladığımı sandım ve getirmeye gittim. Bardan doldurdum elma suyunu ve kadına verdiğimde bunun water olduğunu söyledi. Bende (kadın suda istemişti) yanındaki suyla karşılaştırdım gerçekten water'dı. Hemen döneceğimi anlattım vebarda elma suyunun bittiği için makinenin böyle yaptığını öğrendim. Bunun üzerine pea'yı meyve suyu olarak yorumladım. Çünkü yanında çocuk vardı. Bardan bir şeftali suyu doldurdum. Pek farketmeyeceğini düşündüm. Kadına götürdüğümde bunu da kabul etmedi ve bu olay garsonun devreye girmesiyle son buldu. Sonuç olarak ben pea nedir hala bilmiyorum.

13 Kasım 2015 Cuma

Herşeyiyle Çarşamba

Türkiye’nin Teksas’ı diyorlar ona; mertliğiyle, kabadayılığıyla ünlü bu şehir. Bir yandan da Hekimoğlu’nun memleketi. İnsanları bir başka, şiveleri bir başka. Evet bu ilçe Çarşamba. Kültürüyle, ekonomisiyle, sosyalliğiyle her şeyiyle Çarşamba’yı bulacaksınız bu yazıda.

Ulaşım

Çarşamba ilçesi Samsun’a 40 km uzaklıktadır ve Samsun ile ulaşım dolmuşlar vasıtasıyla sağlanır. Şehir içindeyse ulaşım taksi hatlarıyla sağlanır. Çarşamba’nın ulaşım problemi yoktur. Bu Samsun –Ordu karayolu üstünde yer almasından da kaynaklanır ve bunun dışında şehir içinde de herhangi bir problem olmaz. Çarşamba ilçesi Yeşilırmak’ın 2’ye bölmesiyle doğu ve batı olarak ikiye ayrılır. Şehrin doğu yakasıyla batı yakası arasında ulaşımın sağlanması için 4 adet köprü bulunur. Bu köprülerden 3’ü araç trafiğine açıkken 1’i şehir içinde yayaların kullanımına sunulmuştur.

Eğitim

Çarşamba eğitim konusunda bölgesindeki ilçelere göre önde olan bir ilçedir. Sınırları içinde 19 Mayıs Üniversitesi’ne bağlı 3 fakülteyi barındıran Çarşamba, lise düzeyindeyse birçok Anadolu ve meslek lisesiyle birlikte imam hatip ve fen lisesine de ev sahipliği yapmaktadır.

Üniversite

Çarşamba herkesin birbirini tanıdığı kalabalık ama küçük bir ilçedir. Bu sebeple Çarşamba köprüsünde bir İstiklal caddesi havası hissetmezsiniz. Yıllar boyu gelişen şehir kendi kurallarını getirmiştir ve bu yüzden biraz dışarıya kapalıdır Çarşamba. Ancak son yıllarda bu hava yavaşta olsa kırılmaya başlamıştır. İlçeye 4 yıl önce açılan hukuk fakültesi ve 2 yıl önce açılan iletişim fakültesiyle beraber şehir halkı üniversiteliyle tanışmıştır. Gelen ilk üniversiteliler şehre alışmakta zorlanmış ve şehirde üniversitelilere alışmakta zorlanmıştır. Ama zamanla bu değişmiş ve üniversiteli şehre daha başka bir hava katmıştır.

Sosyal

Şehirde sosyal olarak yapılabilecek birçok şey mevcuttur. Şehir merkezinde yer alan küçük dükkanlar oturmak için tercih edilebileceği gibi Öz Akkaya ve Meydan Cafe gibi büyük çaplı mekanlarda şehir merkezinde yer almakta ve geç saate kadar açık kalmaktadır. Şehirde 1 sinema salonu ve Avm vardır. Bunlar dışında şehirde büyük bir alan kaplayan Adapark gezinti için tercih edilen yerlerdendir. Ancak Adapark kışta pek kalabalık olmaz. Yaz aylarında ise şehrin en aktif bölgesi oluverir. Adapark içinde 1 olimpik yüzme havuzu ve hamam, ucuz ve lezzetli yemekleriyle öne çıkan Göl restorant, yazda açılan lunapark, Gençlik merkezi ve birçok parkın yanında, tahta ev isimli şirin mekan da bulunmaktadır. Adapark’ta yer alan gençlik merkezi düzenlediği birçok ücretsiz kurs ve çeşitli etkinlikler sebebiyle şehrin en sosyal alanı sayılabilir. Şehirde bunlar dışında paintball oynanabilecek bir alan ve bir çok halı saha mevcuttur.

Ekonomik

Çarşamba ilçesi Yeşilırmak’ın oluşturduğu delta ovası içinde yer almaktadır. Bu yüz toprakları verimli ve tarıma elverişlidir. Samsun Türkiye’nin mısır üretiminde %40 pay sahibidir. Ve bu mısırın büyük çoğu Çarşamba ovalarında yetişir. Çarşamba ovalarında mısırın yanı sıra domates, biber, patlıcan, salatalık ve yeşil fasulye de üretilir ve diğer illere pazarlanır. İlçede 450 dekarlık alana tütün dikilmekte ve yılda ortalama 42.345 kg. ürün elde edilmektedir. Ayrıca ilçedeki şeker fabrikasıyla birlikte şeker pancarı üretimi de yapılmaktadır. Bunlarla birlikte şehirde kavakçılık ve fındıkçılıkta yaygındır. Şehirde bir sanayi gölgesi bulunur ve çeşitli sanayi kuruluşları o bölgede toplanmıştır.

Dil

Çarşamba’ya yeni gelen biri bir Çarşambalıyı anlamakta zorlanabilir. Çarşamba ağzı denen kendine has sözcüklere sahiptir Çarşamba. Bu ağız bazıları için komiktir bazıları içinse kabadır çünkü içinde en çok küfür barındıran ağız denebilir Çarşamba ağzına. Gençlerle konuşurken fazla zorlanmayabilirsiniz ancak yaşlılar bu ağzı daha fazla kullanır. Eğer Çarşamba’ya gelipte anlamakta zorlandığınız bir kelime olursa internette Çarşamba ağzındaki sözcüklerden oluşan bir sözlük bulabilirsiniz.

Ünlüler

Çarşamba için en çok silah kullanma oranına sahip olupta bu kadar çok eğitimli insan çıkaran başka bir ilçe yoktur derler. Çarşamba birçok ünlü simayı da yetiştirmiştir. Ali Fuad Başgil, Ferhan Şensoy, Sadi Celil Cengiz ve Yıldıray Çınar bunlardan sadece birkaçıdır.

İklim

Çarşamba bulunduğu Doğu Karadeniz bölgesinin iklim özelliklerini yansıtır. Yağmurların ne zaman başlayacağı belli olmaz ve yağmaya başladıktan sonra kaç gün devam edeceğini de bilemezsiniz. Bu yüzden yaz hariç sürekli şemsiye taşımak zorunludur. Çünkü Çarşamba’ya çokça yağmur yağar.

Turistik

Birçok alanda gelişmiş bir ilçe olan Çarşamba turistik olarakta bölgesinde bir değer oluşturur. Çarşamba’da yaya ulaşımına açık tek köprü olan tarihi köprü Çarşamba’ya gelenlerin fotoğraf çekilmeden gitmemesi gereken bir yerdir. Lakin her Çarşambalının da orada bir fotoğrafı vardır. Çarşamba merkezinde köprü dışında tarihi bedesten çarşısını veya yüzyıllık çınar ağacını görmeye gidebilirsiniz. Şehirden uzakta ise Çivisiz Göğceli Camii’ni, Kabaceviz Şelalelerini, Hasan ve Suat Uğurlu barajlarını veya ilk Tunç Çağından yerleşimlere rastlanılan Beyyenice’deki höyükleri ziyaret edebilirsiniz. Çarşamba’da daha bir çok tarihi ve turistik alan mevcuttur ancak en bilinenleri bunlardır.

Yemekler

Eğer Çarşamba’ya geldiyseniz köftesini yemeden gitmeyin. Şehir merkezinde birçok köfteci vardır ve hepsinin köfte yapışında ayrı bir güzellik vardır. Ama Çobanoğlu köftesi diğerlerine göre daha meşhurdur. Çarşamba’da meşhur olan diğer bir şeyse açık pidedir. Deneyimle sabit o açık pide meşhurluğunun hakkını verir cinstendir. Çarşamba’ya geldiyseniz şayet denemeden gitmeyeceğiniz şeylerden olmalıdır.