27 Aralık 2015 Pazar

10. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali


Dün 10. Uluslararası işçi filmleri festivalindeydim. Kazım Koyuncu Gençlik Kültür Merkezi'nde düzenlenen etkinliğin ikinci günüydü ve saat 13:00‘da ilk gösterim başladı. Merkeze'e ulaştığımda sıcak bir ortam beni bekliyorduve adapte olmakta zorluk yaşamadım. Etkinlik vesilesiyle toplumda gözardı ettiğimiz, görmezden geldiğimiz gerçeklerin en azından bir bölümüyle yüzleşmek; farkındalık namına bir süreç içine girerek, bilincimde bunun etkilerini devam ettirmek amacımdı. İlk bir saat Kara, Kovan ve Roya isimli kısa filmleri izleyerek geçti.

33 dakikalık Kara; köylünün kapitalizm çarkları arasında nasıl bir açmaza sürüklendiğini gözler önüne sererken, bu çarkların yüksek kar marjı uğruna nelerden vazgeçtiğini; üretim aşamasında hayvanların, tüketimde ise insanların nasıl tehlikeler içerisinde olduğunu da betimliyor. Eskiden kendi kendine yeten %70'lik bir köylü kitlesi olduğunu da ekleyen kısa film; öncelerde bu kitlenin devlete hiçbir yük getirmeden yaşayıp gittiğini, şimdilerde ise devletin bu kitleyi %20'lere kadar düşürdüğünü, insanları ucuz iş gücü olarak görerek yediğini, içtiğini ve hatta s*çtığını dahi dert edindiğini öne sürüyor. Bunlardan en kötüsü ise devletin insanların yaşamlarını değiştirirken yaşam standartları görmezden gelmesi gösteriliyor.

4 dakika süren Kovan'da ise güvenlik kameralarının bir arı kovanına benzetildiğini görüyorsunuz. Üzerine düşünülmesi gereken neden arı kovanı da başka birşey değil sorusu hala beni meşgul etmekte.

12 dakika süren Roya ise Türkiye ve Avrupa'nın baş gündem maddelerinden biri olan mülteci göçlerini konu almıştı. Haber kanallarındaki sayısal verilerin aksine sorunun temelinde bakılması gereken yaşam öykülerine odaklı bir yapımdı. Kısa filmde bize Roya ve Ahmed'in neden kaçtığı, niçin bu yolu seçtikleri veya neden Fransa'ya gltmek istedikleri bizim doldurmamız için bırakılan boşluklardı. İçerik ise anlatma göster esasında şekillenmiş ve bir mülteci ne hisseder sorusuna odaklanmıştı. Son sahnelerde Ahmed'in Roya'nın naaşını Türkiye'de bırakmayışı ve “Roya ben seni buraya gömmek için getirmedim.“ deyişi etkileyiciydi.

Gösterimde ilk bir saat biterken 10 dakika mola verildi. Dışarıda tanışmalar gerçekleşti. Gösterim saat 14:00 itibariyle Komşu Komşu: Huuu! belgeselinden devam etti. 54 dakika süren belgesel İstanbul'un çarpık yapısının hala daha devam ettiğini belgeliyordu. İstanbul'un Feriköy istikametine doğru genişlediğini öğrendim. Belgeselde konu olarak bu mekan seçilmiş ve Feriköy sakinleri ile Feriköy'ün ortasına inşa edilmiş iki kuleden sakinlerin görüşlerine yer verilmişti. Bu Bauman'ın kitaplarında bahsettiklerinin canlı kanlı bir hali gibiydi. Site ve mahallenin çatışması içinde, her iki tarafta diğerinin hayatının çok kötü olduğunu söylüyordu.

Site sakinleri bu tartışmada mahallelinin yerlerde oturduğunu, çocukların sokaklarda oynadığını, site içinde yaşadıkları için güvende olduklarını hissettiklerini ve hatta sitelerin komşuluğu öldüren apartman kültürüne karşı bir ilaç niteliğinde olduğunu söylüyorlar; mahallelinin onlara özendiğini düşünüyorlardı. En aykırı görüş ise İstanbul'a giriş için bir eğitim seviyesi şartı konulması gerektiğinin söylenmesiydi.

Mahalle sakinleri ise site sakinlerinin komşularını bile tanımadıklarını, mahalle içinde biri hastalansa birşey olsa tüm mahallelinin ona yardıma geldiğini, mahalledeki herkesin kimin ne yapacağını bildiğini ve bunun yanındaki komşusundan bihaber olan sitedeki güvenlikten daha üstün olduğunu söylüyorlar. Çocukların sokakta oynamasını çocuklara oynayacak yer bırakılmamasına bağlayan mahalleli, sitedekilerin bir balkonlarının dahi olmadığı ve yerde oturan mahalleliyi anlayamayacaklarını söylüyor. Bu tezi “Ben amca oğlumu çok göremiyorum ama böyle sokakta otururken geçtiğini gördüğümde çağırıyorum.“ diyerek destekliyor mahalleli teyze.

Bu filmden sonra biz erkekler olarak ayrılıyor ve Pes'e gidiyoruz. Bu yaptığımızla LGBTİ'ler ve madencilerin dayanışmasının anlatıldığını öğrendiğim 119 dakikalık Pride filminin izlenmesi için bayanlara rahat bir ortam bırakıyoruz. Filmi izleyebilmek için “Ben Zonguldaklıyım kanımızda madencilik var bizim.“ desem de herhalde esprinin kötü olması sebebiyle bu girişim fayda vermiyor. Hatta eşli oynadığımız Pes'te hiç kazanamamamız ise üst üste yaşadığım talihsizlikler oluyor. Saat 17:45‘te hava kararmış ve biz beklemekten yorulmuş vaziyetteyken kızlar salondan çıkmaya başlıyor. 18:00 itibariyleyse yeni bir yolculuğa girişiyoruz.

Atlı Karınca ilk 45 dakikasıyla ser verip sır vermeyen bir yapı geliştirirken Mert Fırat'ın (karakterlerin isimlerini unuttum) oğlu Edip'e psikopat gözüyle bakmaktan kendimi alamıyorum. Çocuğun her göründüğü sahnede bir tuhaflığa vurgu yapılıyor ama bu gizem zamanın ilerleyişinin normalliğinde eriyor. İkinci 45 dakikada olanlar ise tam bir facia, aile dramı ve bir Türkiye gerçeği. Kinlenmemek elde değil ve film bitiminde değer arkadaşlardan duyduğum “Mert Fırat kendini bitirmiş.“ sözleri bunun dışa vurumu. Yazarken bile sinirlerim atıyor ve aslında özelden geneli görmem gerektiğinin soğuk rüzgarları esiyor beynimde. Edip'e yaptığım haksızlığında farkına varıyorum ve filmdeki ilk sahneleri düşünüyorum. Kurban sahnesinde çocuğun çok normal olduğunu ve herşeyin banyodan sonra geliştiğini fark ediyorum. Bu sırada asıl konumuz olan kıza yapılanları da kaçırmamak gerekiyor. Ki bu ikisini Çocuk istismarı şeklinde kapsayabiliriz.

Yazımı sona erdirirken 10. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali'nde bizi ağırlayanların bu yazımı bir teşekkür olarak bilmesini isterim.

25 Aralık 2015 Cuma

Pazar Arabası Testi

Ellerin arkada kolaylıkla birleşmeyeceği büyüklükte bir sırt çantası taktığınızı ve aynı zamanda sağ elinizde bir pazar arabasını çektiğinizi varsayarsak:

Pazar arabasını sağ elinizden sol elinize geçirmek istemeniz durumunda

Eğer

a) İki elinizi zor olsada arkada birleştirerek pazar arabasının yerini değiştiriyorsunuz, çok inatçısın ve bildiğiniz yoldan dönmeyen birisiniz.

b) Pazar arabasını durdurup arabayı diğer ele geçirip yola devam ediyorsanız, mantıklı birisiniz ve düşünmeden karar almıyorsunuz demektir.

c) Pazar arabasının yerini değiştirmek için yürümenizi durdurmadan kendi etrafınızda saat yönünde bir tur attıysanız ve bu şekilde pazar arabasını sol elinize getirdiyseniz, siz amaca giden yolda farklı yöntemler uygulayabilen yenilikçi birisiniz.

Bkz. Çocukluk Testi

23 Aralık 2015 Çarşamba

Tarihi Yeşilırmak Köprüsü



Yeşilırmak köprüsü 1890’lardan bu yana iki yakayı birbirine bağlıyor.

M.Ö. 4000 yıllarında yerleşmenin başladığı Çarşamba ilçesi ortasından geçen Yeşilırmak ve verimli ovaları ile her zaman bir cazibe merkezi olmuştur. 1890 yılında nehrin iki yakasına yayılmış olan Çarşamba kasabası nehir boyunca uzanan meskenlere sahipti. Sahil ile kasaba arasında ulaşım kayıklarla sağlanırken yine öte ve beri yakayı da büyük kayıklar bir araya getiriyordu. Özellikle şubat- haziran ayları arasında suların yükselmesiyle iyice kolaylaşan ulaşım, karşıya geçirilecek hayvanı olanlara ise aynı oranda bir zorlaşmayı içeriyordu. Zaman zaman can ve mal kayıplarına sebep olan bu durum, bu zorluğun çözümü için bir harekete ihtiyaç duyuyordu.

Çarşambalının beklediği bu ilk hareket nihayet 1890 dolaylarında olmuştur. İki yakanın buluşmasıyla sonuçlanan tahta köprü yapımı ilçenin geleceğine şekil veren etmenlerdendir. Çarşamba araştırmaları adlı kitapta 1313 tarihli Trabzon Vilayet Salnamesi’nin ahşap ve cesim bir köprüden bahsettiği yazmaktadır. Dayanıklı olmadığı için sık sık yeniden inşa edildiğinin de bilinenler arasında olduğu bu köprü 1913 tarihli belgeden anlaşıldığı kadarıyla paralıdırda. 1914 itibariyle 45 kuruş geçiş ücreti uygulanması teklif edilen köprüden elde edilen gelir muvazene-i hususiye’ye aktarılmaktadır. Çarşamba’nın bu ilk köprüsü 1. Dünya Savaşı yıllarında yetersizliği sebebiyle fayda vermemiş ve Çarşamba’nın doğu yakasındaki araçlar nehrin batı yakasına geçirilememiştir.

Türkiye’nin En Uzun Köprüsü  

Tahta köprünün bu yetersizliği Cumhuriyet döneminde gerçekleşecek bir ikinci hareketin zeminini oluşturmuştur. Çarşamba Belediye Başkanı Hüseyin Dündar’ın söylediğine göre bu ikinci hareketi başlatan bizzat M. Kemal Atatürk’tür. Atatürk 1930 yılındaki Samsun gezisinde Çarşamba’ya modern bir köprünün kazandırılması için zemin etüdünün yapılmasına onay vermiştir.  Bu gezisinde Çarşamba Türk Ocağını da ziyaret eden Atatürk  “Çarşamba’da gördüğüm gençlik iftihara layıktır.” demiştir. Yeşilırmak köprüsü 1931 yılında yapımı tamamlandığında Türk mühendis ve işçiler tarafından yapılmış Türkiye’nin en uzun köprüsü ünvanını almıştır. 10 gözlü, 12 ayaklı ve 270 metre uzunluğundaki bu köprü 252.963 liraya mal olmuştur. Tarihi köprü sanatsal bir değeri olmamasına karşın; teknoloji yönünden Cumhuriyet’in 10. yılında övündüğü bir eserdir.

Çarşamba araştırmaları adlı kitapta Prof. Dr. Nedim İpek:  “Köprü yok iken kasaba ahalisi karşı yaka, öte yaka tanımlamalarıyla birbirlerini ötekileştirmekteydiler. Belki de köprü karşı yaka ismiyle birbirine karşı olan toplumu tekrar bir araya getirip kaynaştırmayı amaç edinmiştir.” diyor.

Ancak Çarşamba köprüsü bölgedeki gerçeklerden sadece birisidir. 1949 doğumlu Aynur Batdal “Bizim çocukluğumuzda çok sık sel olurdu. Evimiz ırmağın kenarındaydı ve ben belediyenin etrafında kayıklarla dolaşıldığını hatırlıyorum.” diyerek bu gerçeği ortaya koyuyor. Aynur Batdal yapılan 3. Bir hareketle rahatladıklarını da sözlerine ekliyor. Yeşilırmak üzerine yapılan barajlar ve setler sık sık yaşanan sel felaketlerinin önünü kesmiş ve ünlü Çarşamba’yı Sel Aldı türküsü dillerde o günlere ait bir hatıra olarak kalmıştır.

Yeşilırmak köprüsü geçen zamana rağmen önemini her zaman korumuştur. 1934-1970 yılları arasında Karadeniz’in bütün araç trafiğini karşılamış, 1960’lı yıllardan itibaren Samsun – Ordu karayolunun yapılmasıyla köprü şehiriçi köprüsü haline gelmiş. Ancak köprünün araçlarda kurtulup sadece yayalara açılması ise 2007 yılını bulmuştur. Çarşamba Belediye Başkanı Hüseyin Dündar ilçeye yaptırdığı diğer 3 köprü için her zaman övünç duyacaktır. Çünkü yapılan bu 4. hareket,  Yeşilırmak’ın 4 noktadan ilçeyi birbirine bağlamasını sağlamış; adeta ilçeye atılan bir düğüm işlevi görmüştür.

Yine de Yeşilırmak köprüsündeki gelişmeler bunula sınırlı kalmamıştır. Köprü ilçenin sembollerinden biri olduğu ve estetik değerini kazandığı bir işleme daha tabi tutulmuştur. Hüseyin Dündar 2008 yılında yapılanlar için köprünün mimari bir kimlik kazanmasını ve Çarşamba’nın sembolü olmasını hedeflediklerinin söylüyor. Köprü üzerindeki dolgu, kum ve kaplamaların kaldırıldığını ve yapılan düzenlemelerle köprünün günümüze kazandırıldığını söyleyen Hüseyin Dündar: “Bu çok memnuniyetle karşılandı.” diye de ekliyor. Çarşamba köprüsü 2013 yılında birde iftar organizasyonuna ev sahipliği yapmış. Öte geçe ve beri geçeden birçok insanın akın ettiği organizasyona katılım çok yoğun olmuş. Belediye Başkanı Hüseyin Dündar; iftar programlarından birisini köprü üzerinde yaparak birlik beraberlik ve ramazan ruhu adına güzel görüntüler sergilediklerini söyledi.

Günümüzde Çarşamba köprüsü Çarşamba’nın sembolleri arasında ve Çarşamba Belediyesi’nin ambleminde kendine yer bulmuş durumdadır. Çarşamba’da yaşayan herkesin iyi ve kötü bir anısının bulunduğu tarihi köprü; kışın soğuğu yazın ise serinliği ile hatırlanıyor. Çarşamba ilçesinin tarihinde ve bugününde bir yere sahip olan tarihi köprü, gelecekte de bu yerini koruyacak gibi gözüküyor.

21 Aralık 2015 Pazartesi

Kızılırmak Deltasını Anlatmak

İlk kez bir fotoğraf yarışmasına katıldım. Bu yarışmanın foto safari olması ise farklı bir deneyim sağladı. Cuma günü Ahmet hoca ve Ozan'ın bu yarışma için Bafra'ya gideceklerini öğrendim. Geri dönecekler mi peki diye sormamla beraber maceram da başlamış oldu.
Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti
Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2   
1

13 Aralık 2015 Pazar

Hayalsiz Zamanlar






Her anımın sahibi
İstikbaldeki aşkım
Ben tanımadığın sevdan
Canparen cancağızın

Güler yüzlü sevgili
Aşkın bendeki hali
Ben tanımadığın sevdan
İnancın alın yazın

Ey benim zamansız hayalim
Uzakları yakın eden aşktır
Aminlerim senin için yakarıştır

Ben tanımadığın sevdan
Bil ki bir ömür bazen
Sadece bir bakıştır

Allah'ım bizi kavuştur

11 Aralık 2015 Cuma

Tayfur'la Ankara Gezim

Tayfur'la Ankara'ya yaptığım bu yolculuk benim için bir merak onun içinse bir hasretti. Samsun'da ziyaretine geldiğim günlerden biriydi ve bir diğerinden hiçbir farkı olmamasını umuyordum. Ta ki Ankara'ya gideceğimizi öğrendiğim ana kadar da bu böyle devam etti.
LG G3'ten ilk kareler; keşke daha fazla çekseymişim..
Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 2 Resim 1 Resim 2 Resim 3 Resim 1 Resim 2 Resim 3   
1