28 Şubat 2015 Cumartesi

Çocukluk Testi


Genelde marketlerde,sokaklarda vs. yerlerde engelliler ve bebek arabaları için yapılmış bazı akla zarar rampalar vardır. Bu rampalar içerdiği eğimle gerçekte amacının ne olduğu gibi sorular türetir beynimizde. 

Çocukken çoğumuz (genelde merdivenlerin yanında olur bu rampalar) merdivende yürümek yerine rampadan tırmanmaya, hatta aşırı eğimli olanlarda bu konuda yarışmaya ve hatta kaygan olanlardan ayaklarımızın üstünde kaymaya çalışmışızdır. Her çocuğun böyle bir anısı vardır.

Yine bir gün bu rampalardan gördüğümde bu rampaların gerçek amacını buldum. Aslında bu rampalar insanın içindeki çocuğun hala yaşayıp yaşamadığını ölçen test mekanizmalarından başka bir şey değil. 

Çocukluk Testi

Eğer yaşınız ne olursa olsun karşınıza bir rampa çıktığında hala içinizden merdiven yerine o rampadan çıkmak geçiyorsa içinizdeki çocuk ölmemiş demektir. Geçmiyorsa ölmüş demektir.

A) Eğer içinizdeki ses oradan çıkmanızı istiyor ve siz onu dinlemiyorsanız. Etraftaki insanlardan etkileniyorsunuz ve rahat biri değilsiniz demektir. Büyük ihtimalle de yalnız kaldığınızda çocukça şeyler yapıyorsunuzdur. Çocukluğunuz ölmemiş ama siz büyümüşsünüz.

B) Eğer içinizden gelen sesi dinleyip o rampayı çıkıyorsanız. Size diyecek lafım yok. Siz hayatı dilediğiniz gibi yaşıyorsunuz. Çocukluğunuz ölmemiş ve de pekte büyümek istemiyor ciddi konulardan sıkılıyorsunuz demektir.

C) Ve son olarak eğer bir rampa gördüğünüzde içinizden rampaya karşı bir ses gelmiyorsa. Çocukluğunuz ölmüş ve büyümüşsünüz demektir. Siz artık duygularınız yerine mantığınızı kullanıyorsunuz. Ve belki de hayattaki bazı şeylerden sıkılmaya başladınız.

Yazının başında bir rampadan çıkarak bir test ve tespit silsilesi oluşturacağımı gerçekten bilmiyordum. Her şey anlık gelişti. 

Şimdi sizlerden istediğim hangi kategoriye girdiğinizi yazmanız ve kendi kategorinizi değerlendirerek teste katkıda bulunmanız. Şimdiden yorumlar için teşekkür ediyorum.


27 Şubat 2015 Cuma

Seyyar Tayyar ve buluşları


Çocuklar Duymasın'la tanıdığımız Seyyar Tayyar karakterinin patladı gitti sözü gerçekten de patladı gitti. Ünlü türk mucidi Sayyar Tayyar hem bir mucit. Hem de yediğimiz içtiğimiz herşeyde imzası var. Ne var ki kıymeti bilinmiyor.

İnternetteki Seyyar Tayyar icat ve buluşlarını sizler için derledim. Bu seferlik düzenlemeler hariç copy paste oldu. Ancak ileride buradaki liste haricinde videolardan derlemeler yapılıp konu özgünleştirilecektir.

Kitabın İcadı
Efendum..Bir gün okuldaydık. Öğretmenım dersi anlatıyor. Biz de deftere yazıyoruz. Neyse yazdık geldik eve. Ben dedim bu böyle olmaz biz çok yoruluyoruz. Efendıııımmm. Aldım bandı defterden sayfaları kopardım koydum üst üste banladım. Baktım bu güzel oldu bir sayfa açtım ki kit diye ses geldi baktım. Bir şey yok dedim olsun bunun adı kit deyiş o deyiş patladı gitti… Oldu sonra kiti kita kitab kitap…

Ayakkabının İcadı
Efendum… Bir gün otururduk. Kahvede. Baktım herkes ayağına giymiş çorap öyle gelmiş. Dedim ula bre. Siz üşümediniz mi? Dediler ki ne yapalım be bir şey yok n’apalım. Ben hemen gittim eve. 2 çorabı koydum iç içe. Koydum onları sobanın üstüne o orada kurudu. Tam alacaktım ki o düş kabın içine hemen kabın içinden aldım. Allah tan kapta bir şey yoktu. Dedim olsun bunun adı Ayakkabı. Deyiş o deyiş patladı gitti…

Fenerbahçe'nin Kuruluşu
Efendum… Ben küçükken mahallede arkadaşlarla takım kurup maç oynardık. Bir gün akşam oynamaya karar verdik… Baktık elektrik kesildi ben hemen eve gidip fener aldım. Hemen bahçeye çıkıp oynadık. Dedim artık takımımız adı olsun FenerBahçe deyiş o deyiş patladı gitti… 

Çiğ Köftenin Bulunuşu
Efendum… Bir gün arkadaşlar otururduk. Bir arkadaşda köfteyi hazırlamış pişirecekti. Neyse şansa tüp bitti. Ben dedim ki bre be ben bunu pişirecem dedim. Başladım eti yoğurmaya içine pul biber koydum. Baktım etin tadı güzel dedim gördünüzmü oldu. Be. Çiğ köfteden oldu size köfte dedim olsun bunun adı Çiğ Köfte... Deyiş o deyiş. Patladı gittti.

Kazandibinin Bulunuşu
Benim bir arkadaş vardı. İsmi Ali’ydi. Biz de bu Ali!ye dipsiz ali derdik. Çünkü Ali ne yerse yesin dibini’de sıyırırdı. Efendim. Neyse bir gün bu alinin fabrikasına gittik. Bunun fabrikasında tatlı yapılırdı… Baktım süt kazanı kaynamış. Üstünde bir şey var. Neyse adamlar şeker kazanını getirirken kazan devril düş süt kazanına. Sütü boşaltırken bir baktık. Süt kazanının dibi bir şey tutmuş. Tadına baktım. Çok güzel. Dedim ula dipsiz Ali, olsun unun adı Kazandibi Deyiş o deyiş patladı gitti.

Pilavın Bulunuşu
Efendum… Bir gün evde anamla oturuyorduk… Anam bana dedi. Seyyar git dışarı bana pirinç al. Neyse anam da bunun yeni çıktığını duymuş. Gittim aldım. Geldim. Efendim. Anam nasıl pişircek bilmiyor bre… Hemen ben attım bunu yağa. Baktım bir şeyler oluyor. Bende su içiyordum. Su elimden kay dökül pirince. Anamda dedi ki piii gitti bee lav gibi oldu. Ben de dedim bunun adı olsun Pilavı. Deyiş o deyiş patladı gitti. Tabi bu pilavı diye diye oldu PİLAV.

İğnenin Bulunuşu
Bir gün evde otururuz otururken ayağıma birşey battı ‘bu neeee’ diye bağırdım. Ne ne ne ne diye diye oldu sana İĞNE. Deyiş o deyiş patladı gitti.

Yoğurdun Bulunuşu
Efendum... Yoğurdu da ben buldum. Bundan yıllar yıllar önce rahmetlik anam sütü dolaba koymuş. Dolapta da donmuş. Anam bu yenmez artık diye tam atarken dur dedim. Ana yenir o. Yendi. Ben yedim. Buna bi isim bulmak lazım dedi anam. Ben dedim tayyor.. tayyort.. yoğurt patladı gitti

Oksijen Tüpünün İcadı
Efendum... Oksijen tüpünü de ben buldum. Bana dediler ki uzayda hava yok. O zaman oksijenle gidin dedim. Kafanıza bir tüp geçirin dedim. Ona oksijen yükleyelim dedim. Adı da oksijen tüpü olsun dedim. Deyiş o deyiş. Patladı gitti.

Facebook'un Bulunuşu
Facebook'u İlk Ben buldum Önceden Adı Tayyarbook' tu. Döndü dolaştı Facebook oldu.

Okeyin Bulunuşu
Arkadaşlarla 5 tas oynuyorduk, biri anlamıyordu. Ben ona anlattım. Sonra tahtaya dizdim. Anladın mı dedim. OKEY dedi. O günden bugüne OKEY patladı gitti.

Elma Çayının Bulunuşu
Kızım cay içmiyordu. Hanıma sordum. Bu kız en çok neyi sever? Elma dedi. Bende elmayı soydum,  kuruttum çay olarak içirdim. Adına da elma çayı dedim. Deyiş o deyiş. Patladı gitti.

Sucuklu Yumurtanın Bulunuşu
Efendum... Sucuklu yumurtayı da ben buldum. Eskiden sucuğu yalnız pişiriyorlardı. Bi gün efendum ben yine sucuk pişiriyordum. Yanlışlığınan yumurtayı sucuğun içine düşürmüşüm. Düşüş o düşüş. Patladı gitti.

Haydarinin Bulunuşu
Efendum... Haydari'nin gerçek adı Tayyari'dir. Eskiden Haydar adında utanmaz bir lokantacı vardı. Tayyari'yi benden gördü. Hemen ismini Haydari koydu ve yaydı.

Devamı gelecek....

Kim Bu Halil İbrahim !


Bugünkü merak konum bu oldu. "Kim lan bu Erol Egemen" der gibi bir giriş yaparak, daldım konuya. Sofrası olan bu adam kim olabilirdi amaçsızca bir merak işte.

Konuya bu kadar pat diye giriş yapmışken hemen söyliyim ha.. Burada bir değil iki tane Halil İbrahim'den bahsediyoruz. Şimdi diyeceksiniz 1'i yetmedi 2'ncisi nereden çıktı başımıza. Vallaha bende bilmiyorum. Nereden yazmaya başladıysam şu yazıyı. Çıkıverdi işte. Velhasıl kelam konumuza gelecek olursak:

İki Halil İbrahim var ki:

1.si canımız ciğerimiz vadinin mert karakteri Halo dayımız. O ki nice mafyalara kafa tutmuş o ki racon kesmenin kitabını yazmış. Yeri gelmiş Polat'a bile sıkmış. Hatta adına türküsü bile var. Tesbihiyle aklımıza kazınmış efsane bir karakterdi Halo dayı. Yaslan be Halil İbrahim diyen o türküsüyle gönlümüzde yer etti.



 2. Halil İbrahim ise biraz geçmişten. O bir (Halil) Allah dostu. O Allah'ın insanlara gönderdiği bir elçisi. O Hz. İbrahim Aleyhisselam. Sofralarıyla konuk severliğiyle ünlü. Çok cömert ve ikramı sevdiği için yemek dualarında ismi geçer. Allah Halil İbrahim sofrası nasip etsin der dua edenlerimiz. Kur'an'da 25 surede 69 defa adı geçer. "Ulü'l-azm" denilen büyük peygamberlerden biridir. Babillilere gönderilmiştir. Babillilerse putpersttir. Bir anektod olarak Hz. İbrahim (As.) babillilerin putlara yemek bırakıp eğlnmeye gittikleri bir gün babildeki tüm putları kırmıştır. Eğlence'den geri dönen Babil halkı bu durumu görünce bu işi sadece Hz. İbrahim (As.) 'ın yapmış olabileceğini düşünürler. Ve Hz. İbrahim (As.) 'ın yakılarak öldürülmesine karar verilir. Bu noktada Allah (C.c) ateşe emir verir "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol!" (Enbiyâ, 21/69). İbrahim (As.) ateşe atılır ve ateş onu yakmz. ateş zamnla gül bahçesine dönüşür ve Babilliler bahçenin ortasında Hz.  İbrahim (As)'ı capcanlı olarak görürler. Hz. İbrahim için yazılan "Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına" şarkısını çoğumuz biliriz.



(Sıkıcı bir metin yerine böyle bir dili tercih ettim. Konuda bir peygamber'den bahsettiğim için hassasiyetli bir konu ve bir hatam varsa nazikçe uyarılmayı rica ediyorum.)

Musa Eroğlu - Halil İbrahim Şarkı Sözleri:

Dağda kızıl ot biter
İçinde keklik öter
Eşkıyadan da beter
Uslan be Halil İbrahim

Kıvırcık saçlarına
Kar düşmüş uçlarına
Dağın yamaçlarına
Yaslan be Halil İbrahim

Derede su durulur
Dal köprüler kurulur
Elli yerine vurulur
Aslan be Halil İbrahim

Kıvırcık saçlarına
Kar düşmüş uçlarına
Dağın yamaçlarına
Yaslan be Halil İbrahim

Müfreze dağı sarar
Dağda kaçaklar arar
Geçit vermez kayalar
Hızlan be Halil İbrahim

Kıvırcık saçlarına
Kar düşmüş uçlarına
Dağın yamaçlarına
Yaslan be Halil İbrahim

Barış Manço- Halil İbrahim Sofrası Şarkı Sözleri:

İnsanoğlu haddin bilir kem söz söylemez iken
Elalemin namusuna yan gözle bakmaz iken
Bir sofra kurulmuş ki Halil İbrahim adına
Ortada bir tencere boş mu dolu mu bilen yok
Bir sofra kurulmuş ki Halil İbrahim adına
Ortada bir tencere boş mu dolu mu bilen yok

Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına 
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına 
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına

Daha çatal bıçak kaşık icat edilmemişken
İsmail'e inen koç kurban edilmemişken
Bir kavga başlamış ki nasip kısmet uğruna
Kapağı ver kulbu al kurbanı ne hiç soran yok
Bir kavga başlamış ki nasip kısmet uğruna
Kapağı ver kulbu al kurbanı ne hiç soran yok

Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına 
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına

Yıllardır sürüp giden bir pay alma çabası
Topu topu bir dilim kuru ekmek kavgası
Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
Kimi tatlı peşinde kimininse tuzu yok
Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
Kimi tatlı peşinde kimininse tuzu yok

Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına 
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına

Ağzı açık gözü toklar buyursunlar baş köşeye
Kula kulluk edenlerse ömür boyu taş döşeye
Nefsine hakim olursan kurulursun tahtına
Çalakaşık saldırırsan ne çıkarsa bahtına

Halat gibi bileğiyle yayla gibi yüreğiyle
Çoluk çocuk geçindirip haram nedir bilmeyenler
Buyurun sizde buyurun
Buyurun dostlar buyurun

Barış der her bir yanın altın gümüş taş olsa
Dalkavuklar etrafında el pençe divan dursa
Sapa kulba kapağa itibar etme dostum
İçi boş tencerenin bu sofrada yeri yok
Sapa kulba kapağa itibar etme dostum
İçi boş tencerenin bu sofrada yeri yok

Para pula ihtişama aldanıp kanma dostum
İçi boş insanların bu dünyada yeri yok
Para pula ihtişama aldanıp kanma dostum
İçi boş insanların bu dünyada yeri yok

Babam Öldü Taktiği

Gerekenler:
                     1 adet Cep Telefonu
                     1 adet arkadaş
                     Yeteri kadar soğan
                     Yeterince limon

Kullanımı:
                    Kızında bulunduğu bir ortamda daha önceden haber verdiğiniz bir arkadaş sizi cep telefonundan arar. Cep telefonunda sakin sakin konuşmaya başlar ve bu arada babanızın öldüğünü düşünerek olaya kendinizi hazırlamaya başlarsınız. Telefondaki konuşma "Ne babam mı ölmüş? Babam babam. Vay benim çilekeş babam.." tarzında bitirilerek olayı herkesin duyması sağlanır. Bu noktada oturacağınız yer seçiminiz çok önemli. Ne kıza çok yakın ne de çok uzak bir nokta seçmelisiniz ki duyarsız kalamasın ama rahatsızda olmasın. Oturduktan bir süre sonra ağlama sesleri çıkarılmaya başlanılır, ellerse yüzü kapatacak şekilde gözlerin üzerine konulur, önceden soğana buladığınız elinizin etkisini göstermeye başlamasıyla birlikte olaya gerçekçilikte katılmış olur. Bu noktada Yakınınıza o kızdan başkası gelirse 2 seçeneğiniz var. Ya diğer kızı unutup yolunuza zor gününüzde yanınızda olan bu kızla devam eder ya da bu kızı yanınızdan göndermenin bir yolunu bulursunuz. Orası size kalmış. 2 seçenekten birini seçtikten sonra yapmanız gereken hiçbir şey kalmadı. Bundan sonra kız sizin için her şeyi halledecek. Siz sadece duygu sömürüsünün dozunu iyi ayarlayın yeter :)

Tehlikeleri:
                    Hedefteki kız duyarsız kalırsa bir başka kız oltaya düşebilir.

İnce Noktaları:
                    Seçeceğiniz mekan kızın yanınızdan geçip gitmeyeceği bir yer olmak zorunda. Uzun süre kalabileceği bir nokta olmalı. (Dolmuş durağında denenmesi önerilir. Bir sonraki dolmuşa binmezde sizinle kalırsa sakın o kızı bırakmayın)
                    Elleriniz soğan kokacağı için herhangi bir temasa girilmemesi önerilir.  

İş Güvenliği:
                      Şu an bilemediğim olası yanlış adımlar sonucu biber gazı yeme ihtimali her zaman mevcuttur. Bu sebeple yanınızda limon bulundurmanız iş güvenliği açısından önemlidir.

Dipnot:
                  Arkadaşlar bu yazı ve devamında gelecek yazılarım aşk üzerine hayaller ve düşüncelerimden oluşan akla zarar kaynaklardır. Denenmemiştir, uygulanmamıştır, hiçbir garanti verilmez. Kullanmadan önce etraflıca düşünmek önerilir. Günde 1 dozdan fazlasıysa zararlıdır.

 Günün Sözü : Aşk öyle bir şeydir ki aslında hiçbir şeydir.              
                   

26 Şubat 2015 Perşembe

Platonik

Kalbim çarpıyor artık
Bir güzelin adıyla
Gözlerimde görmüyor
Hayatı başkasıyla

Tüm kalbime aşk doldu
Aklım fikrim meşk oldu
Gün geldi elin kızı
Kalbime sahip oldu

Ah ne etsem ne etsem
Ben bu aşkı ne etsem
Ne yazsam ne anlatsam
Şu kızı aşık etsem 

Hep kırlarda koşarız
Aşk içinde coşarız
O da beni severse
Hep mutluca yaşarız

Aşkımızı büyütür
Sevgimizle büyürüz
Şu 3 günlük yaşamda
Yaşar, sever, ölürüz

24 Şubat 2015 Salı

Sitemiz İYAD Üyesi Oldu

İnternet sitemiz, Aklımdan Esintiler İnternet Yayıncıları Derneği (İYAD) üyesi oldu. Yaptığımız başvuruya olumlu yanıt veren ve üyeliğimizi onaylayan İnternet Yayıncıları Derneği’nin üyelerini, internet haber sitelerinin temsilcileriyle birlikte ülkenin birçok bölgesindeki yerel gazetenin ve basın kuruluşunun temsilcileri oluşturuyor.

TEMEL AMAÇ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü ile sansürsüz internet ve özgür internet kavramlarını benimseyen ve bu doğrultuda faaliyetlerini sürdüren İnternet Yayıncıları Derneği, basın ve ifade özgürlüğü ile haber alma ve haber yapma özgürlüğüne karşı oluşabilecek her tür engelleme ve tehdit durumunda üyelerinin yanında kurumsal bir duruş sergilemeyi en önemli görevi olarak görüyor.

İNTERNET HABERCİLERİNİN YANINDA

 İYAD, Türkiye’de ve dünyada internet basınının önemli bir güce kavuşmasına ve bir sektör haline gelmesine rağmen Türkiye’de internet habercilerinin gazeteci sayılmaması nedeniyle çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. İYAD 5651 sayılı internet yayınlarını düzenleyen yasayla birlikte 5187 sayılı basın kanununda yapılacak düzenlemelerle internet habercilerinin de gazeteci statüsüne sokulması gerektiğini savunmaktadır.

İNTERNET YASAKLARINA KARŞI MÜCADELE

İYAD aynı zamanda Türkiye’de uygulanan internet sitelerinin yasaklanması ve erişimine engel koyulması gibi politikalara karşı aktif mücadelesini sürdürüyor.. Özellikle internet haberciliğinin ve yerel basının etkinlik alanının genişlemesine katkı sağlamak, üyelerinin hak ve taleplerini ön plana çıkarmak için çalışıyor. Kurulduğu günden itibaren internet yasaklarına karşı geliştirdiği söylemleri ve internet yayıncıları ile yerel medya çalışanlarının haklı taleplerini gündeme getiren İYAD, Türkiye’nin saygın basın meslek kuruluşları arasında gösteriliyor.

BASIN AKADEMİSİ 

İnternet Yayıncıları Derneği bünyesinde kurulan Basın Akademisi online eğitim ve sertifika programları sunuyor. Basın Akademisi’nde Haber Dili ve Haber Yazımı, Habere Giriş Teknikleri gibi temel gazetecilik eğitimlerini tamamlayan üyeler Temel Gazetecilik Eğitimi belgesi almaya hak kazanıyor.

20 Şubat 2015 Cuma

Ücretsiz Eğitim ve Sertifika Programları 2015

Kendini geliştirmek isteyenler ya da akademik kariyer yapmak isteyenler toplanın bakalım. Kendim için araştırdığım ücretsiz katılabileceğiniz sertifika programlarını erişiminize sunuyorum. Siteler hakkında fazla detaya girmeyerek sadece deneyimlerimi paylaştığım yazıda diğer bilgileri kendinizde arayıp bulabilir ya da yorum kutusundan medet umabilirsiniz.

1) http://www.ppd.com.tr/

Psikologlar ve psikiatristler derneğinin düzenlediği eğitimlerde çok çeşitli konular var. Katılmak içinse sadece en az 1(bir) ytardımcı kitap almanız gerekiyor. Katılımcılardan internetten yaptıkları başvuru sonrası, telefonla aranarak onay isteniyor. Onay verilmesi halinde başvuruda belirtilen adrese 1 yardımcı kitap ve 1 adet üzerinde eğitimleri alacağınız adresin ve giriş bilgilerinin yer aldığı katılım belgesi geliyor. Sertifikanızı alabilmeniz için eğitimi başarıyla tamamlayarak, size gönderilen yardımcı kitaptan bir özet hazırlamanız ve sonrasında gireceğiniz sınavda yüzde 70 başarı sağlamanız gerekiyor. İlk sınav hakkınızda başarılı olamazsanız ek 2 hakkınız daha var.

Artıları: Kargoyla gelen sette ek olarak Psikolojim dergisi de vardı. Alınan sertifika birçok yerde geçerli.
Eksileri: Katılım belgesini aldığınızda eğitime hemen başlayamıyor belgede yazan tarihte sisteme giriş yapabiliyorsunuz. Ayrıca kargoda size ait.

2) http://www.newsu.org/tr/courses/intl

Poytner'in düzenlediği bu eğitimleri bitirdim ve çok faydasını gördüm. Şiddetle tavsiye ederim. Bu eğitimler 2014 yılında Poytner'in yurt dışı bursu programı kapsamında yapıldı ve 10 kişi tam burslu 10 kişiyse sadece yemek ve konaklama ücretlerini ödemek kaydıyla yurt dışında 1 hafta eğitim aldılar. Ama ne yazık ki şu an böyle bir durum söz konusu değil. NewsU'da şu an için 4 Türkçe eğitim yer alıyor. Sertifika almaya hak kazanmak için bu 4 eğitimi tamamlamanız ve her birinden gireceğiniz sınavlarda 80 üzeri not almanız gerekiyor. Sınavlar 20 soruluk ve her sınav için 3 deneme hakkı bulunuyor. 3 gün içinde bitirmiştim ben.

3) http://www.kockariyer.com/

Koç holdingin açtığı bir site ve Koç Holding bu siteye büyük önem veriyor. Şu an için 10 ayrı konuda eğitimin verildiği sitedeki eğitimler ücretsiz ve herhangi bir sınav yok. Eğitimleri tamamlayarak sertifikanızı aldığınızda, Koç Holding'de yer almak konusunda rakiplerinizin 1 adım önüne geçiyorsunuz. Bunun dışında aldığınız sertifikayı Kariyer.com'daki Cv'nize de ekleyebilirsiniz.

4) http://www.ttnetprog.com.tr/

Ttnet'in bir hizmeti olan Ttnet Prog üye olan kullanıcılara aylık 2 ücretsiz eğitim alma hakkı veriyor. Aylık 4.99'a satın alabildiğiniz Ttnet Prog 100 kadar eğitimi ayağınıza kadar getiriyor. Ancak bunlar sertifika programları değil. Eğitimleri bitirdiğinizde katılım belgesi almaya hak kazanıyorsunuz. Ama tabi satın almanız gerek. Satın almadan da kullanırım derseniz ayda 2 eğitimle yetinmeniz gerekecek.

5) http://www.thecengizhoca.com/

Son olarak tanıtacağım site bir İngilizce eğitim sitesi. Cengiz Sakmanlı'nın Türk ve Azerbaycanlı öğrenciler için hazırlamış olduğu bu site büyük bir fedakarlık örneği. Cengiz Hoca'nın büyük bir azimle oluşturduğu bu sitede ne yok ki! Cengiz hocanın kendine özgü anlatımıyla çektiği videolar A1 seviyesinden C2'ye ve hatta IELTS'ye kadar uzanıyor. Aynı seviyelerin testlerinin ve her seviyede gerekli kelimelerin bulunduğu videolarda sitede yer alıyor. Düzenli olarak Canlı yayınlar yapan ve yorumlarda birçok kişinin minnet borcunu dile getirdiği Cengiz Hoca'ya bu yazıyla bende teşekkürümü iletiyorum. Tek gelir kaynağının reklamlar olduğu bu site işinize yaramasa bile 1 kere girip reklamlara tıklar ve çıkarsanız çok sevinirim. Çünkü bu sitedeki tüm eğitimler ücretsiz.

14 Şubat 2015 Cumartesi

Özge Can Seni Unutmayacağız!


İnsan vardır meleklere taş çıkartır, insan vardır şeytan yanında şapka çıkartır. Şüphesiz ki melek geldik dünyaya. Temiz duygularımızla evcilik oyunları oynadık, beraber gezdik dolaştık. Ali Aliydi Ayşeyse Ayşe. Ayrım yoktu dünyamızda. Çocukluk ya bu büyümek istedik. Nerden bilelim dünyanın bu kadar kötü olduğunu. Ne ara dikildi bu kadar duvar! Ne ara yozlaştı bu kadar insan, anlayamadık. Anlayamıyoruz anlayamıyacağız. Bir insanın kalbi bu kadar nasıl kararabilir Allahım! İnsan başka bir insana bunu nasıl hak görebilir. Hani adamlık nerde? Hani erkeklik bu mu? Nice Özge Canlar kaçırılmış, tecavüz edilmiş. Özge Can yakılmış. Nicesine adalet hiç tecelli olmamış. MELEK KALPLİ İNSANLARIN, SUÇU KADIN OLMAKMIŞ 
Ruhun Şad Olsun Özge Can hesabın sorulacak!

9 Şubat 2015 Pazartesi

Bir 80 Mağdurunun Hikayesi


Ülkenin  karışık olduğu kayıp giden bir dönem. Kardeşin kardeşi katlettiği, anarşi ve şiddetin doruğunda bir ülke. Arada yok olanların, bir daha unutulmayacakların yılı.  1980.
Devlet Cumhurbaşkanı'nı seçmekten aciz ve Süleyman Demirel'in söylediği üzere 70 cente muhtaç haldeydi. Kamu kuruluşları ve hatta polisler ve öğretmenler bile 2 kutba ayrılmıştı. Sağ ve sol gerçek çatışmalar yaşıyor insanlar ölüyor, öldürülüyordu.

D. S. da bu dönemi yaşamış sağcı neferlerden biriydi. 17 yaşında cebinde 2 silah ve bir torba mermiyle dolaşır Sol cepheyle sınır noktalarında nöbetler tutardı diğer arkadaşlarıyla. Polisler hiç uğramazdı çünkü bu mahallelere. Uğrayanlarsa baskına gelen solcu polislerden başkası olamazdı. Bu yüzden nöbet tutmak gerekliydi. Bu böyle devam etti her gün.

Ve sonra darbe gerçekleşti bir gün. Kenan Evren'in ilk işi hapishaneleri doldurmaktı. Halkın birbirine şiddeti devletin halka şiddetine dönüştü. İlk hapsini bu yıllarda 17 yaşındayken yaşadı D. S. 80 günlük tutukluluk süresinde yoğun şekilde falaka ve elektrik şokuna maruz bırakıldı. Bir suçla suçlamadan ne yaptıysan anlat diyorlardı onu sorgulayanlar. Ama o ne yapmıştı ki vatanını sevmekten başka. Sonunda suçsuzluğu anlaşıldı ve serbest kaldı.
3 ay sonra bir kere daha tutukluydu. Bu sefer ihbar edilmişti. Biz bunu bunu yaptık D. S. da bizim yanımızdaydı demişti arkadaşları. 4 ay işkencelerle, falakayla, elektrik şokuyla ithaf edilen suçu kabul ettirmeye çalıştılar.  Ama o her seferinde hayır diyor kabul etmiyordu. Helva verip, tuzlu pırasa verip su vermediler günlerce su diye yalvarttılar bizi diyerek hatırlıyor o günleri.

Samsun'un eski radar üssünde soğuk hava depolarında elleri ve ayakları bağlı yüzünde de maske vardı. Günler kaybolmuştu ki bir gün maskesini kaldıran polisler diğerlerinin ifadesine kabul ediyormuş gibi ona da imza attırdılar. Sonrası adli süreç başladı. Çıkarıldığı savcıya yaşadığı işkenceleri, kabul etmediği ifadesini anlattı ama bu tutuklanarak hapse gönderilmesinin önünde bir engel oluşturmadı. D.S.'na yapılan işkencelerden biri de tırnaklarının ezilmesiydi. Kalın bir odunla ilk sol sonra sağ ayağına vurulmuş acıdan önce sol sonra sağ ayağını havaya kaldırıp yere çakılmıştı. Çıkarıldığı ilk mahkemede düşen tırnaklarını gösterdiği hakim "Ne yapayım ben onları?" şeklinde bir tavır gösterdi aynı suçtan yargılanan 6 tutukluya. Bu ilk mahkemeden sonra hep umutlarını sürdürdüler hep bir sonrakinde çıkacaklarını düşündülerse de adli süreç 5 yıl kadar sürdü ve Samsun mahkemesince aynı suçtan yargılanan 6 kişiden 3'üne idam kararı çıktı. Diğer 2 kişi 22 sene D. S. abiyse yaştan dolayı 17 sene hapis cezasına çarptırılmıştı. Haklı olarak temyize gitmişler Yargıtay kararı bozmuş. Ama aleyhlerine bozmuş. Hepsinin idamını istemiş Yargıtay. Bunun üzerine 6 ay daha mahkeme sürmüş ve sonunda mahkeme Yargıtay'a uymayarak kararı yinelemiş.

Türkiye'de o yıllarda idam serbestti. Ve eğer mühür basılıp onaylansaydı dar ağacı hazırdı Samsun E tipi kapalı ceza evinde. Kenan Evren yıllar sonra bu konuda "Adaletliydik. Bir sağdan bir soldan astık." sözlerini sarf ediyor. İşte bu böyle bir adaletti gerçekten. Güvenilmezdi korku doluydu. Ancak yeniden temyiz ettiler. Bir önceki kararda hepsinin idamını isteyen Yargıtay bir sonrakinde hepsinin salıverilmesine karar verdi.


D. S. bu haberi aldığında hapishaneden çıkmak istememiş ve hüngür hüngür ağlamış. 81 de başlayan hapis hayatı 87'nin şubat ayında son bulmuş. 

Jose Saramago - Körlük Eleştirisi


İnsanları insan yapan etik değerler vardır. Herkesin bildiği kimsenin söylemediği hayatın öğrettiği değerler. İnsanlık bu değerlerin varlığıyla kurulan bir düzendir. Eğer bunlar bir gün kaybolsa, insanlıktan eser kalmazdı herhalde.

Herhalde tam bir körlük başlardı. Görmezden gelinirdi tüm olanlar. Bana dokunmayan bin yaşasın mantığı hakim olur, güvensizlik başlardı. Bu ortamdan bir tek birbirine güvenenler ya da olanları anlayan 2 çift göz kurtulabilirdi herhalde.

Bu romandan çıkarımlarım genel olarak böyle. Yazar kitabında gündelik hayatta görüpte duyarsız kaldığımız insanlara, toplumdan dışlanmışların psikolojisine ve birlik beraberliğin önemine vurgu yapmış.

Kitapta trafik ışıklarında durduktan sonra oluşan bu yayılmacı beyaz körlük metafor olarak kullanmış. Beyaz körlük burada sadece göze bir perde inmesinden başka bir şey değil. Beyaz körlük toplumdaki aksaklıklara dikkat çeken bir imgelem olarak, toplumum bozulması değerlerini yitirmesi  halinde, oluşacak olan asıl körlüğe bir geçiş süreci.

Kitapta insanların onları görmediğini düşündüğü ve aslında onları hep gören 2 çift göz var. Bu 2 çift göz diğerlerine onlar bilmeden yardım ediyor. Doktorun karısının burada Tanrı'yı canlandırdığını düşünüyorum. Doktorun karısının tecavüze uğramasıysa bu körlüğe geçiş sürecinde yitirilen değerlerle birlikte unutulan dini gösteriyor.

Peki kitabın sonunda herkes neden görüyor bunu bir açıklama getiremedim. Ama bir ipucu da bulamadım değil. Bu cümleler tüm kitabı özetliyor aslında:
Neden kör olduk?

Bilmiyorum, bunun nedeni bir gün keşfedilir

Ne düşündüğümü söylememi ister misin?

Söyle

Biz zaten kördük

Gören körler mi

Gördüğü halde görmeyen körler

Sözlerimi bitirirken körlerin beyaz körlükten görmeye başlamaları sürecinde olan ilk karanlığı gördüklerini hatırlıyor karanlığın en koyu olduğu an aydınlığın en yakın olduğu zamandır sözünü hatırlıyorum.

Amerika'yı Kimler Buldu

Anlamsız tartışmalardan biri daha. Kim bulduysa buldu. Sonuçta bulundu ya. Pragmatist bir açıdan bunun bir pratik faydası da yok zaten. Müslümanlar bulsa ne olucak. Cristof Coloumb bulsa ne olacak. Birde zaten bulundu demekte çok dar bir bakış açısı. Amerika zaten hep oradaydı. Cristof Coloumb'dan önce de orada yaşayanlar vardı zaten. Onları orada yok sayamayız. Burada mesele kimin bulup bulmaması da değil aslında. Bu tümden bir bakışa karşı bu Avrupalı gözüne karşı bir duruş. Bana öyle geliyor. Dünya'da egemen güçler kültürlerini yaymada ustaymışlarya hani işte bu konuda tam burada başlıyor. Son yüzyıldır bir Avrupa rüyasıyla yanıp tutuşuyoruz. Onlar gibi olmak sevdamız. Ama biraz abartı bir sevda. Kendini unutmaya yüz tutmuş, yok sayan görmezden gelen bir sevda. Avrupalı olmak adına Avrupa tarihini okumak neyle açıklanabilir yoksa. Faydasız dedim kim bulduysa buldu dedim ancak yine o noktaya geldik. Kim bulduysa buldu kardeşim belkide biz bulmuşuzdur belki dedikleri gibidir. Ama birşey gerçek ki bir dayatma var ortada. Bir Avrupa kültürü var. Bizim bunlara dayanabilmemiz içinse bir karşı duruş gerek. Ben bunu bilir bunu söylerim. Kendi tarihimizi bilmemiz gerek. Tarihimizde de böyle bir adam varsa buna sahip çıkmamız gerek. BEN BÖYLE DÜŞÜNÜYORUM.

7 Şubat 2015 Cumartesi

Fermuarların üzerinde neden YKK yazar?


Yeni öğrendiğim bu bilgiyi sıcağı sıcağına sizlerle paylaşmak istedim. Çoğumuz dikkat bile etmemişizdir belki ancak neredeyse her fermuarın üzerinde yazan YKK yazısı bir gizem olarak yanı başımızda duruyordu. Nihayet ki çözüldü...

Fermuarların üzerinde sıklıkla gördüğümüz bu yazının gizemi 1934 Japonya'sına kadar uzanıyor. YKK Yoshida Kogyo Kabushikikaisha (büyük ihtimalle okumadınız) isimli şirketin kısaltması ve YKK 1934 yılında Tadao Yoshida tarafından kurulmuş.

Japonya'da 1934 yılında kurulan bu şirket 52 ülkede 206 fabrikaya ve dünya pazarının yüzde 90'ına sahip. Yani her 10 fermuardan 9'u Yoshida Kogyo Kabushikikaisha (Yoshida Limited Şirketi olarak çevrilebilir) tarafından üretilmiş ve üretiliyor.

Son olarak bu şirketin en büyük fabrikası Gürcistan'da  ve günde 7 milyon fermuar üretiyor diyerek bitirmek istiyorum. Bu çok önemli bilgilendirici yazından sonra hayata karşı bakış açınızın değiştiğine artık sizler için hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına eminim. Sağlıcakla...